İzmir’de profesyonel lig takımları karşılaşmalarını aynı gün içerisinde oynadı. Ayrı saatlerde başlayan iki müsabaka seçtim. Birbirlerine yakın olmasını tercih ettim. İzmir Atatürk Stadyumu ile Alsancak Mustafa Denizli Stadı arasında çok az fark vardı. Yürüyerek bile yarım saatte varılabilirdi.
***
İlk gittiğim karşılaşma Bornova 1877 ile Ergene Velimeşe takımları arasındaydı. Çok tatsız tuzsuz bir 90 dakika izledik. Kazanan 2-0’lık skorla ev sahibi takım oldu. Ancak rakibi ligde sadece 2 puan toplayabilmişti ve kötü bir durumdaydı. İyi bir oyunla kazanması beklenirdi, bunu yapamadı.
Bornova 1877 maçlarını Bornova Aziz Kocaoğlu Stadı’nda oynardı. Bu sefer Atatürk Stadyumu’nda sahaya çıktı. Koskoca stadyum ama yok denecek kadar az taraftar. 20-30 kişi ancak vardı. Bunlardan sadece 3 genç takımına tezahüratla destek verdi. Bu gençleri formayla ödüllendirmek gerekirdi aslında.
İki takım da alınan kötü sonuçlar neticesinde bir değişiklik yapmış ve ilk defa yeni teknik direktörleriyle sahaya çıkmıştı. Geçmişe sünger çekip, azimle mücadele edeceklerini düşünmüştüm. Beni yanılttılar.
Futbolcularda yeteri kadar istek ve azim yoktu. Bunun yanında paslaşmalar ve son vuruşlar da oldukça kötüydü. Yapılan kötü ortaları da katmak gerekir.
İlk yarı ev sahibi ikinci yarı ise konuk takım maçın hâkimi oldu. Güneşin etkisi de vardı. İlk yarı konuk takım güneşe karşı oynadı.
***
Bornova 1877 iyi bir başlangıç yaptı. İyi dediğime bakmayın; rakibine göre iyi sadece. 22. dakikada öne geçmeyi başardı. 41. dakikada Emircan Koku bomboş kale yerine 1,5 metre kadar mesafeden topu auta attı. Kaleye daha çok hızlı hücumlarla gitti. Paslaşmalar kötü olunca başka da alternatifleri yoktu. Oysa Karşıyaka karşısında güzel bir maç çıkarmıştı. Bu kadar farkın nasıl olduğuna anlam veremedim.
İlk tehlikeli atağını anca 40. dakikada yapabilen Ergene Velimeşe ikinci yarıda üstün olan taraftı. Hem fizik hem de kondisyon olarak çok güçsüzlerdi. Bu gol atmalarının önündeki en büyük engeldi. İkili mücadelelerde hep kaybeden ve zaman zaman da yerde kalan taraftı. Puan ya da puanlar alabilecek şansları vardı, değerlendiremediler. 78. dakikada yedikleri gol, boyun eğmelerine sebep verdi. Bir topları direkten döndü. Yapılan bazı ortalar autla sonuçlandı. Vuruşları beni çok şaşırttı. Sanki bir ayaklarını hiç geliştirmemişler de sadece yürümeye ve koşmaya yarıyormuş gibiydi. Geride oldukları halde, rakip kaleci topu ayağında tutup, zamanı eritmesine göz yumdu. Gidip basan olmadı.
***
Gözüme batan futbolculardan bahsedeyim biraz da.
Sabahattin Destici süratiyle öne çıktı. 41. dakikada 2 metre geriden koşup, rakibini geçti, topu alıp arkadaşına al da at dedi, boş kale yerine autla sonuçlandı.
Kaleci Bartu Kaya çok fazla güvenli oynadı. Öyle ki ceza alanı dışında stopermiş gibi pas yaparken, ayağında topu çok tuttu. Rakip müdahale etti. Şanslı ki top önünde kaldı.
İbrahim Fatih Dilek öylesine güçsüzdü ki, her ikili mücadeleyi kaybetti. İlk 11’de sahaya çıkmasının sebebi tekniğinin iyi olmasıydı.
***
İlk yarı bitmeden iki takım da sakatlıklar yüzünden bir oyuncu değiştirme hakkını kullanmak zorunda kaldı.
Güçsüz oyuncular her müdahalede faul bekledi. Hakem Onur Güneş de bundan etkilenip bazen olmadık faul düdükleri çaldı.